Hakkımda

12 Kasım 2015 Perşembe

Kaynak Laneti

Kaynak laneti, bol miktarda doğal kaynağa ve yeraltı zenginliğine sahip olan ülkelerin ekonomik büyüme ve sosyal kalkınmalarını tamamlamakta zorlandıklarını ifade eden bir kavramdır. Bolluk paradoksu olarak da bilinen kaynak laneti, güncel olarak fosil yakıt kaynakları için kullanılabilir.

Yukarıdaki paragraftan da anlaşılacağı üzere konunun iki farklı boyutu var. Birincisi ekonomik gelişme, ikincisi ise kalkınma.

Konuya ilk olarak ekonomik yönden yaklaşalım. Küresel piyasada yüksek fiyatlı bir yeraltı kaynağına (petrol, doğal gaz, Uranyum vs.) sahip olan ülkeler, bu kaynağın ihracatı sayesinde yüksek gelir elde ederler. Bu gelir bir şekilde çıkar gruplarına (şirketler, devlet yöneticileri, hanehalkları vs.) dağıtıldığında, insanlar bu kaynağın sağlamış olduğu kolay paraya güvenir, alışır ve tembelleşir. Söz konusu kaynaktan elde edilen gelir sebebiyle o toplumun üretim yapmaya, yenilik arayışına girmeye ve teknoloji geliştirmeye ihtiyacı yoktur. Toplumun büyük bir kesimi bu kaynağın olduğu sektörde çalışır. Dolayısıyla ekonomik çeşitlilik yoktur. Bu toplumlar, ihtiyaçları olan her türlü mal ve hizmeti doğal kaynaklarını ihraç ederek kazandıkları para ile karşılarlar ancak bu ekonomik açıdan oldukça risklidir.

Uluslararası mücadelenin ekonomik arenada devam ettiği günümüzde, doğal kaynaklar ile belirli bir refah seviyesine ulaşmış ülkelerin, son dönemde düşen ham petrol fiyatları sebebiyle ekonomik problemler ve risklerle karşı karşıya kaldıklarını biliyoruz. Suudi Arabistan ve Rusya (Petrokimya sektörü Suudi Arabistan bütçesinin % 92'sini, ihracatının %90'ını ve GSYH'nın % 55'ini oluştururken; Rusya bütçesinin % 52'sini, ihracatının % 70'sini ve GSYH'nın %16'sını oluşturmaktadır) gibi ülkelerin bütçeleri sarsılmıştır çünkü bu ülkelerin imalatlarını, sektörlerini ve ihracatlarını farklılaştırmaya olan ihtiyaçları ve motivasyonları daha azdır. Hatta Suudi Arabistan'da özel sektör çalışanlarının büyük bir çoğunluğunu yabancılar oluşturmaktadır.

Kalkınma açısından ise, devletin otoriterleşmesi söz konusudur. Doğal kaynağa sahip olan eğer devlet ise, oligarjik bir yapı ortaya çıkar. Toplumda yeterli veya verimli başka herhangi bir üretim faktörü olmadığından bireylerin geliri doğrudan devletin karar mekanizmasına bağlı hale gelir ve devlet yavaş yavaş otoriterleşir. Bu otoriterleşme, doğal olarak toplumun dinamizmini azaltır çünkü artık kendilerine yeterli parayı veren ve ne yapacaklarını söyleyen bir otorite vardır.

Doğal kaynaklardan elde ettiği refahı elinde bulunduran devlet ve rehavete kapılmış bir toplum ise üretime yönelme ve ekonomik çeşitlilik konusunda isteksiz davranır. Toplum rahat olduğu için, devlet ise ekonomik ve dolayısıyla siyasi gücü azalacağı için herhangi bir gelişim ve denge kaygısı taşımaz. Devletin ekonomik ağırlığı arttıkça, yolsuzluk da artar. Devletin kaynak gelirinden insanlara aktardığı para ise, bu çarpıklığı görmezden gelmeleri karşılığında verilen bir rüşvet haline gelir.

Zengin doğal kaynaklara sahip olmayan ülkeler dış ticarette bir şekilde mutlak ve mukayeseli üstünlük kurmaya çalışırken ticareti ve yatırımı (dolayısıyla teknolojiyi ve bilgiyi) ülkelerine yönlendirmek amacıyla devletten kurumlara yetki aktarımı yaparak güç dengesini kurmaya, yani demokrasiyi geliştirmek için çaba sarf ederler. Zengin doğal kaynaklara sahip ülkelerin bunların hiçbirine ihtiyacı yoktur, varsa bile kendileri bu ihtiyaçlarından haberdar değildirler.

Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği (OPEC) üyelerinin demokrasideki, ekonomideki ve teknolojideki sıralamalarına bakmak, bize konu hakkında bir fikir sağlayacaktır.

"keşke Türkiye'de petrol olsaydı" temennisine bir de bu açıdan bakmakta fayda vardır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...